26 Aralık 2011 Pazartesi

Çingıl Bels, Çingıl Bels

Sabah ofise giderken tost alayım dedim. İçerde Frank Sinatra'nın söylediği versiyonuyla Jingle Bells çalıyordu. Biliyorum gavur icadı, emperyalizmin bir tuzağı gibi bir sürü şey söyleyebiliriz bu yılbaşı kutlamalarına. Ama ben onlardan değilim işte. Hep Hollywood filmlerindeki gibi yılbaşı kutlamaları hayal etmişimdir. Herkesin evinin dışını ışıklandırdığı, her yere bembeyaz karın hakim olduğu, ökse otlu kapı girişleri, tarçınlı kurabiyeler, şömineye asılmış kocaman içi şeker kamışlı dolu kocaman çoraplar ve işte o filmlerde izlediğimiz herşey... Hep bana masal gibi gelirdi bu görüntüler. Çünkü bizde yeni yıl dönemleri pek hüzünlü pek sıradan, hatta pek yalnız geçerdi. Öyle mutlu aile tablosu falan çizmezdik. Ama yine de böyle sıcak bir tabloyu hayal etmek suç olmamalı... Tabi gerçekler çok acı. Ben pijama, terlik ve Victoria Secret tadında bir yeni yıl gecesi geçireceğim. Ama canım anneannemin bu duruma bir çözümü var. Aynen şöyle dedi, " Üzülme kızım, tavuk yaparız oturur televizyon izleriz." Annemle bir an bakıştık, başladık gülmeye. Avutulacak bir yanımız bile yok yani. İşte sevgilisiz olunca böyle oluyor. Arkadaşların sevgilileriyle yılbaşı gecesi fink atarken, sen evde on iki olunca kırmızı donumu giyeyim de  yatayım diye bekliyorsun.

İşte tam da bu sebeplerden yeni yıl listemin şu şekilde hazırladım;

* Bu yıl şahane bir ilişki yaşayacağım. Beni çok mutlu eden, yanında çok eğlendiğim, tutku dolu bir adamla...
* İşimle ilgili istediğim noktaya gelip, maaşımı katlayacağım ki body & bath'deki bütün kremler benim olsun ^_^
* Sevdiğim dostlarımı yakınımda, yanı başımda tutacağım. Ellerimi bırakmasınlar diye de her gün dua edicem.
* Sporu bırakmayacağım!  " Bir aydan sonra gelmezsin yeeaaa.." diyen yavşak dostlarımı göt edicem.
* Minimum bir yurt dışı tatili yapıcam, o da minimum yani. İki olur, üç olur fark etmez :)
* Rusça'yı unutmamak için oturup, defterlerimi hatmedicem!
* En önemlisi artık araba kullanmayı öğrenicem!!

Bu yıl benim yılım olsun, valla olsun artık!


12 Aralık 2011 Pazartesi

Yarim, Ben Seni Başka Hayal Etmiştim

Evrenin kötü bir espiri anlayışı var, yukarıdakinin de. Pozitif düşüncenin dibine vurdum ama yok kör olasıca evren duymadı beni. Ayrıca da dünya gereğinden fazla küçük. Çekim yasası tüüü sana. Bana çekmen gereken başka şeyler var. O bu değil!

Anlaşıldığı üzere Perşembe günü çocuk gelmedi. Ohh be babam bugün sporda yok, çocuğu tavlicam, Merhaba'yla muhabbete girip sohbeti koyulaştırıcam, yıh yıh! şeklinde hayal kurarken o pislik herif kalkıp gelmedi. Kendimi ekilmiş gibi hissettim, bir de üstüne salak gibi çocuğa sinirlendim. Sanki gerçekten sözleşmişiz de, o beni ekmiş gibi. Böyle de şizofren bir insanım işte. Çocuğun hiçbir şeyden haberi yok oysa.

Cumartesi günü arkadaşımla buluştum. Anlatıyorum çocuğu, şöyle yakışıklı böyle güzel gözlü, öyle öküz diye. Resmini görmek istedi, googledan hemen gösterdim resmini. Kız demez mi, "Ben bu cocugu tanıyorum, aynı evde kalmışlığı bile var." diye! Yehhhuuuu artık tanısabilicez diye o 10 sn.lik süreçte kendimden geçtim. Ta ki arkadaşım, "Gerizekalı mısın, bula bula bu mongolumu buldun!" diyene kadar. Hayıııırrrrrrr!!!! Çocuk kimseyle konusmazmış, arkadaşlarıyla hep evde takılır, eve karı kız atarlarmış. İşlerini gördükten sonra kızları yollar ps oynamaya devam ederlermiş. Ama işin garibi Dartanyan'ın yanında bugune kadar hiç kız görmemişler. Nı nıııı!! Gay mi yani çocuk dedim. Valla bilmiyorum olabilir dedi. Hay Allahım şansımın orta yerine tükürmeyi geçtim sıçayım yani. Yuh bana yuh!

Dünya neden bu kadar ufak ki. Görmek istediğin insanları bir türlü kendine çekemezsin, ama bilmek istemediğin şeyleri duyabileceğin insanlar hemen çöreklenir hayatına. Oysa ben ne hayaller kuruyordum. O benim  cool sevgili aday adayımdı. Kanka dediğim çocuğa aşık olduktan sonra, onu unutmak için muhteşem bir yol diye düşünmüştüm. Ama yok, bekarlıktan kuruyup gidicem işte! Of offff!

8 Aralık 2011 Perşembe

İlk Adımı Hangi Taraf Atarsa Atsın, Yeter ki Benim Ol Baby !

Ataerkil bir toplumda yetiştiğimiz için genelde Türkiye'de bayanlar ilk adımı erkekten bekler. Benim neyim eksik diğer Türk kızlarından, ben de tabiki öyleyim. Yani öyleydim. Ta ki sporda ki yakışıklıya kadar. Yürüyüş bandında deli dana gibi yürürken (!) bir anda yanımda uf puff demden koşan şahane varlığı fark ettim. Nasıl güzel bir yüzü var, nasıl anlamlı gözleri var anlatamam. Dartanyan gibi bıyığı var, sakalları var.   Aynadan ufak ufak kesmeye başladım. Anaa göz göze geliyoruz. Yuppi o da beni fark ettii! Ama bir dakika, noluyor ya? Ben niye göz göze geldik mi hemen kafamı çeviriyorum, neden hiç umrumda değilmiş alt mesajını veriyorum?

Hayyyıırrrr ! Egom bunu bana yapamazsın, ben çocuğu çok begendim. Yaa nolmuş bir kerecik de ben baksam dik dik bir erkeğe, ne var yani ? Çocuk da hiç adım atmıyor. Sadece kaçamak kaçamak birbirimizi dikizliyoruz. Niye gelip tanışmıyorsun, bir merhaba demiyorsun be adam ! Bir şey yapmam lazım ama ne? Hemennnn resepsiyondaki kıza gittim, çocugu gosterdim. Adını soyadını ögrendim. Hafiye ben hemen googleladım cocugu. Allah'ım cocuk ödüle doymamış görsel tasarımda dalında. Tek çıkan sonuç, yüzlerce gazetede onun ödül alırkenki resimleri. Sanki paşam ödül alana kadar hiç yaşamamış, ödülü almış ölmüş! Ne facebook, ne twitter. Önce bir sevindim. Alahım sosyal platformlara bulaşmayan adamdan 10 tane cocuk yaparım ben diye hayallere daldım. Sonra cocuk hakkında hiçbir bilgiye ulaşamadığımı fark edince, bu durum hiç de hoşuma gitmemeye başladı. Nasıl bir insanın sosyal iletişim hesabı olmaz? Ben nasıl tanışıcam bu çocuklaaaaaa =( Kimseyle konuşmuyor. Geliyor, sporunu yapıyor ve gidiyor. Gece 102a kadar spor salonunda olan bir adamın sevgilisi olamaz bence.

Ben gerçekten salağım. Yahu babamla aynı salonda spor yapıyoruz. Adamın poposunun dibindeyim sürekli. İki mekik hooop babamın yanına, üç dumble kaldırıyor hemen pıtı pıtı babama maymunluk yapmaya gidiyorum. E gerizekalı karı, çocuk nasıl tanışsın seninle. Babanın olduğu ortamda kıza mı yazılır?! Salak, salak, salak! Ama herşeyin bir çözümü var :) Babamı aradım, Perşembeleri gelmiyormuş. Ve işte o büyük gün, bugün! Ben bugün ne yapıp, ne edip Dartanyan ile tanışmam ena zından bir Merhabalaşmam şart! Ama nasıl??

Off off yıllarca öyle çok alışmışım ki ilk adımı akrşıdan görmeye, şimdi nasıl yapılacağını bilmiyorum. Nasıl utanıyorum, kızarıyorum. Sanki lisedeyim. tenefüs çalmış, koridorda hoşlandığım çocuğu arıyor gözlerim. Gördüğüm anda da utangaç utangaç kafamı çeviriyorum. 25 yaşına geldin, yaşıtların evlenmeye başladı patır patır. Sen mal gibi daha bir Merhaba diyeme emi! Ama bugün başka. Valla kırıcam zincirlerimi. Şimdiden aynanın karşısına geçip gülümseme çalışmalarına başladım bile...


4 Aralık 2011 Pazar

Bir Pazar Günü Hayali

Böyle bahardan kalma kış ortası güneşli Pazar günleri bende hep keşke bir sevgilim olsa hissiyatı yaratıyor. Pazar sabahı sevgilimin kokusuyla uyansam,  eşortmanlarımızı giyip, yüzümüzün dörtte üçünü kaplayan güneş gözlüklerimizi takıp deniz kenarına kahvaltı etmeye gitsek. Kahvaltıdan sonra türk kahvelerimizi içerken, sevdiğimiz köşe yazarlarını okusak. Sonra da sahilde yürüyüşümüzü yapsak el ele... Çok güzel olmaz mıydı? Yer yüzünde bu hayallere hayır diyebilecek bir kadın tanımıyorum. Her Pazar günü koluna sevgilisini takıp bruncha giden kızları çok kıskanıyorum! Umudumu kaybetmeyeyim diyorum ama benim bu hayallerim hep aptal Hollywood film karelerinde gerçekleşecek cinsten.

Hahayy benim erkeğe mi ihtiyacım var bir Pazar gününün keyfini çıkarmak için diyip alıyorum kitabımı, mp3 playerımı atıyorum kendimi sahile. Ama arkadaş herkes mi çift olur? Bir ben mi yalnızım şu dünyada yahu. Özgürüm ben, kendi kendime yeterim diye gazı alıyorum, sonra çiftleri görüyorum asabım hopluyor. Sanki evren bana bir tarafıyla gülüyor, bunu da gözüme soka soka yapıyor. Oysa hava soğuk olunca öyle mi? Hepsi çil yavrusu gibi dağılıyor, gereksiz vıcık vıcık aşk böcüklerini seyretmek zorunda kalmıyoruz. Sanki bir tuş var, hava güzel olunca biri ona basıyor ve bütün çiftlere toplu bir msg gidiyor; "Hava güzel, çıkın sokağa gıcık edin bütün bekarları! "

Ben mutluluğu kovalarken bekar geçirdiğim koca bir seneyi geride bırakmışım. Andım olsun, bir sonraki güzel havada eger bir sevgilim olursa, bekar yalnız kızları mutsuz etmemek için hep kuytuya kaçıcam. Ama şimdilik bütün çiftlerden nefret etmekte bir sakınca görmüyorum. Tamam ya kıskanıyorum işte, ne var yani :(

15 Kasım 2011 Salı

Spor Salonu Gözlemleri Vol. 1

Aşk acısı çekiyorum, hayatta kimse beni sevmiyor, ben çirkin miyim acaba? sorularıyla baş ederken gaza geldim. Mutluluk insanın içindedir dedim, o gazla kendi adıma birşeyler yapmaya karar verdim. Veee spora yazıldım. Yogaya gittiğim spor salonunda başlayayım, hem babam da oraya gidiyor yabancılık çekmem, indirim alırım falan diye düşündüm. Spor çantamı hazırladım. Hayır içini gören kesinlikle spora gittiğime inanmaz. El kremi, törpü, pamuk, aseton (hayatta ucu çıkmış oje kadar çirkin gözüken şey yoktur benim için), yara bandı, ped, ıslak mendil vb. gerekli ama gereksiz şeyler.

Ultra hazır çantamla gittim spora. Anaaammm o ne ya, insan mı bunlar diye salyalarımı akıta akıta çam yarması hocamın yanına gittim. Tabi ben yogaya sabahın köründe gittiğim için görmüyormuşum bu yavruları, yoksa bu kadar geç kalır mıydım spora yazılmak için?! Oh cennete düştün kızım derken yağ ölçümü, kg, kas ölçümü yapıcaz dedi benim çam yarması. Nasıl sıkıntı bastı. Hay allahım sünger olmuş bacaklarımın içinde ne yağ vardır allah bilir, hele 7 kg verdikten sonra sarkan su göbüşüm kaç kg çekiyordur acaba diye düşünürken çıktım o lanet aletin tepesine. Normal insanda yağ sınırı 10 ila 20 arasıymış. 10'un altı kötüymüş. İşte hoca o an dünyanın en güzel iltifatını etti bana, "Canım buradakilerin sinirini bozma ve gelme spora. Yag oranın 11 çıktı. Hadi sen git sonra yogaya gelirsin." Allahım hayatımda bir yerden kovulacağıma bu kadar sevineceğimi hiç düşünmezdim. İşte biliyordum spor hemen mutluluk hormonu salgılamaya başladı bile!!! Ama gider miyim ben o cillopcanları gördükten sonra, mazallah kılımı kıpırdatmam!

Çıktım yürüyüş bandına, tempolu tempolu yürüyorum. Her yer ayna, salonun öteki ucundaki adamın 4 tarafını görebiliyorsun. O an fark ettim ki koca salonda 3 kadın, 25 tane erkek var. Ve kesinlikle spor salonları erkeklerin göz ziyafeti çekebileceği bir yer değil. Tam tersi kızlara ziyafet. Gelen hatunların  hepsi tombik ama paşalarım oyle mi? Onlar six pack yapmaya gelmiş, kaslı insan yavrucakları. Haa olayı abartmış, popom kadar kol kası olan çam yarmaları da var, ama ben onları listeme eklemiyorum zaten.

Salonda herkesin bir havlusu var. Napıyorlar lan bu havluları, aygır mıdır nedir bunlar, o kadar çok mu terliyorlar diye düşünürken neden herkesin bir tane havlusu olması gerektiğini mekik çekme odasında anlamış oldum. Minnicik bir oda, tabi ki heryer ayna. Yerde mavi minderler var, onların üstünde kas yapmak için hırpalanıp duruyorsun. Ben yüzüstü yapılan bir harekette can çekişiyorum, haliyle terledim. Ama popom arkadan açılıyor mu allhım sudan çıkmış balık gibi mi çırpınıyorum acaba şu an gibi şeyler düşünmekten ter mer görmedi gözüm. Ellerimi bir kaldırdım, anaaammm o da ne beş parmağımın olduğu yer göletcik olmuş. Tepemde efsane göz rengi olan bir hoca dikiliyor. Napıcam, artık rezil oldum bir kere diyip şöylecene göletcigi elimle dagıtıp, hiçbir şey olmamış gibi arkamı dönüp çıktım odadan. O günden beri havlu candır, kandır diyorum, başka da bir şey demiyorum!

Şimdilik izlenimlerim bunlar. Görüldüğü üzere sağlıklı yaşam umrumda değil, önemli olan mutluluk hormonu salgılamak ya da hormona gerek kalmadan beni mutlu edecek the one'ı bulmak ! Şimdilik çok mutluyum o bana yeter, tabi havlum yanımda olduğu sürece...

1 Kasım 2011 Salı

Bokyedibaşı Dostlar

Hani Aykut Ogut'un da dediği gibi bokyedibaşı arkadaşlar vardır hepimizin hayatında. Bu insanlar kendi hayatlarına, yaptıklarına, icraatlerine bakmadan, kendileri sütten çıkma ak kaşıkmış, bir kanatları eksikmiş gibi sizi ya da başkalarını eleştirir, dedikodusunu yapar, karalama kampanyaları başlatır.

Bu tip insanlarla karşılaştığım zaman insanların neden katil odluğunu daha iyi anlıyorum. Hiç karıncaya kıyamam vik vik falan demeyin. İnsan sinirlendi mi öyle bir gözü dönüyor ki vallahi anında karın deşen Jack'e dönebiliyor. Korkmayın, işlediğim bir cinayeti itiraf falan etmeyeceğim. Sadece böyle insanlardan birinin uzun zamandır hayatımda olduğunu fark ettim. Bu insan bana ahlak konusunda ahkam kesmeye çalıştı. Açık bir şekilde kuyruk sallıyosun erkeklere dedi. Way arkadaş sen misin bana bunu diyen. Haddini bilmez bu zaatı muhterem önüne gelen her kızla yatan, benim ondan hoşlanıyor olduğumu bilip bu durumdan faydalanmaya kalmış ama sonra çok "ahlaklı" olduğu için kendine hakim olmuşmuşşş bir kişilik. Ne kolay arkadaş öyle, sen bütün adilikleri yapacaksın, sonra kalkıp ahkam kesecek, karşındakini eleştirecek yüzü kendinde bulacaksın.  Ben yaptıklarını sineye çekmiş, seni affetmişim bir kıymet bil dimi? Yooookkk!! Niye? Çünkü o erkek. O yapar, sen bunun hesabını soramazsın. Bunu da oldum olası anlayamamışımdır. Neden erkeklerin yediği her bok matah bir şey olur da, iş kadına gelince orospu, ahlaksız, tü kaka olur? Ama yooookk, ben at gözlügü takıyormuşum, atacakmışım artık bu kalıpları üstümden. Ben o kalıplarımdan sıyrılsam yemin ederim yollunun öde gideni olurum.

İnsan hayatına soktuklarını hiçbir zaman tanıyamıyor işte. Arkadaş diyorsun, buluyor içine sıçacak bir nokta. Neyse bir son bahar temizliği yapmak lazım. Hem hayatımdaki insanlardan hem de anılarımdan....

25 Ekim 2011 Salı

Ey Sosyal Medya Sen İlişkilerimize Ne Yaptın Boyle?!

Zaman değiştikçe ilişkiler de değişiyor. Eskiden, cep telefonu, facebook, twitter yokken insanlar az iletişim kuruyormuş ama daha sağlam oluyormuş bence.Şimdi herkesin herşeyini görüyoruz. Herşeyden haberdar oluyoruz.

Sevdiceginden ayrıldıgında da butun bu sosyal medya araçları ustune ustune gelıyor insanın.Bir bakmışın seni faceinden, twitterından silmiş. Uç yaşındayız ya, al mektuplarını ver mektuplarımı hesabı... Kimin aklına gelirdi ki birgün kalkıp sevdiceğine, "Niye beni sildin?" diyeceğimiz?  Mesela biraz evvel gördüm, benim kanka ayagı göt ayagı beni twitterdan takip etmeyi bırakmış. Su an niye sildin beni demek icin yanıp tutusuyorum. Harbi niye ki? Ne saçma seyler bunlar. Şeytan kulagıma fısıldayıp duruyor, yok yok fısıldamıyor avaz avaz bagırıyor aç telefonu sor hesap diye! Ya ama cok saçma boyle bır seyin hesabını sormak.

Artık oyle bir hal aldı ki saçma bir siteden eklemek ya da arkadaş listenden çıkarmak, o insana verdigin degerle bir tutulmaya baslandı. Al işte, ben şu an kara kara düşünüyorum ben naptım da bu çocuk beni listesinde görmek istemedi diye. Sırf bu yüzden ayrılan çiftler biliyorum ben. Biri bu sosyal medya çılgınlıgını durdursun, yoksa o ilişkilerimze vodoo bebeği muamelesi yapmaya devam edecek!!

23 Ekim 2011 Pazar

Karşı Cinsten Kanka Olur Mu? Mission Imposible

Erkeklerle kızların arkadaş olması çok büyük bir sorunsal dostlar. Özellikle Türk toplumunda karşı cinsle arkadaşlık imkansız kabul edilir. İki taraftan birisi muhakkak yavsamaya baslıyor ne yazık ki, bunun aksi olan durumlar da var biliyorum. Ama maalesef ben onlardan biri olamadım.

Çok anlaştığım, zamanla en yakın arkadaşım haline gelen bir erkek arkadaşım vardı. Beraber zaman geçirmeye bayılıyoruz,çok gülüyoruz, birbirimizin yanında çok rahatız, alışverişe falan çıkıyoruz, yatak muhabbetleri çeviriyoruz, osursak birbirimize anlatıyoruz. Kısaca herşey harika. Veee ben o süpersonik ahmakça hareketi yapıyorum ve çocuğa aşık oluyorum! Dı dın dın dı dınnnn!! Tabi ki herşey boka sarıyor. Ben duygularımı dile getiriyorum, çünkü artık arkadaş gibi davranamıyorum. Paşam arkadaş kalmak istiyor, dünya ahiret bacısıyım ne de olsa!  Ama tavırları bir farklı, sanki arkadaş mıyız değil miyiz emin değil. Haydeeee beni bir umut sarıyor. Mutlu olucaz, süper bir couple olucaz, taktım kafaya bir kere!

Araya duygular girdi ya, ben eski ben gibi davranamıyroum. E çocuk da duygularımı biliyor o da eski o olamıyor. İşler sarpa sarmaya başladı. Ama yok arkadaş ben dost falan kalamıyorum. Gayret ediyorum, karı kız muhabbeti çevirmeyi deniyorum. I-ıh olmuyorrrrrr!!! Aşığım basbaya, kuduryorum. Anlamsız tripler, bozulmalar.Çocuğa fenalık geliyor. Ve tabiki beklenen son, arkadaşlığımız bozuluyor. Bir çuval inciri bok ediyorum. Şimdi aramızda koccaman bir buz dağı var ve ben ne halt edeceğimi bilmiyorum! Arkadaşımı özlüyorum, telefonda saatlerce konuşalım, deli gibi geyik yapıp eğlenelim istiyorum. Ama yok herif havuz problemlerinden beter! Çöz çözebilirsen. Kendime de güvenemiyorum. Arkadaş olsak yine trip atmaya başlayacağım, arkadaş olmayı beceremicem diye korkuyorum. Hay hormonlarıma edeyim! Bok vardı gittim, en yakın arkadaşıma aşık oldum. Sanırım gerçekten de karşı cinsle arkadaş hele ki kanka olmak imkansız. Neyse su yolunu bulur nasılsa değil mi? :/

20 Ekim 2011 Perşembe

Taktik Savaşları

Şu aşk olayını henüz kimse çözemedi, ben de sen de çözemeyeceğiz muhtemelen. Ama olsun hepimizin söyleyecek bir sözü vardır bu konuda. Mesela ben. Bayılıyorum canımı acıtacak adamlara aşık olmaya. Bir yandan düzgün, romantik, sevimli, duyarlı bir adam. Diğer tarafta gözü kaşı durmayan, hayatı sallamayan, seversem köpek gibi sürüneceğim, günümüzde adına "piç" denen adam.

Evet pek çoğunuz gibi ben de ikinci seçeneğe yöneliyorum ve sonucundan da asla ama asla yanılmıyorum. Sürünüyor muyum? Off hem de ne! Bana her baktığında ağzım burnum bir tarafa kayıyor. Adam da herşeyi biliyor ya, görme egoyu. Ağzıma sıçsa, "ayyy Allah'ım ölürüm ben buna yeeaaa!" diyeceğimi de biliyor bok kafa! Tamam, tamam benim suçum biliyorum. Ben çıkardım göklere, indirene aşk olsun.

Bişey yapmak lazım, bir taktik uygulamak lazım, ama ne?? Önce trip atayım dedim. Yok olmadı. Adam domuz çıktı. Ben bir trip atıyosam, o ya hiç sallamıyor ya da 10 triple geri dönüş yapıyor. Kendimi geri çekeyim diyorum, beceremiyorum. Bir bakmışım adamla küsmüşüz. Nasıl da saksı, nasıl da kozalak! Çocuk gibi küsüyoruz birbirimize. Sonra kıvranıyorum, hayat zindan oluyor. Ayy napsam da barışsak lan diye kara kara düşünüyorum. Ne o, ben taktik yaptım! İyice sıçıp batırmakta üstüme yok.

 Bir insana, "Karşındakini kaybedebilirsin heyyy, akıllan dostum, dangalaklık yapmaaaaa!!"demenin yolu nedir ki? Ben çok güzel beni kaybetmeyeceksin bebişim, dizinin dibinden bir yere ayrılmicim  mesajını verebiliyorum da, tersi söz konusu oldu mu otomobil farı gören tavşan gibi kalıyorum. Karşındaki adam da malsa işler iyice zorlaşıyor. Acaba yanına gidip, "Hey bebek, aşk kaç beden giyer? Orda bana da var mı yer?" desem işe yarar mı????

18 Ekim 2011 Salı

Şştt Sevgili, Kap Dvdini Gelll

Yağmurlu havalar vardır ya, hani böyle hava gündüz saatiyle kapkara olur, uyandığında gece mi gündüz mü anlayamazsın. Hah işte ben o havaların hastasıyım! Romantikliğimden midir, tam bir "drama queen" olmamdan mıdır bilinmez, ben bu havalara aşığım! Alayım sevgiliyi yamacıma, uzanalım kocaman kanepemize, çekelim üstümüze bir battaniye, koyalım saçma bir romantik-komedi filmi, sıcak çikolatalarımızla film izleyelim. Hayır sorsanız, "Kaç yıldır çıkıyorsunuz?" , "Aday adayım bile benden hoşlanmıyor." cevabını alacaksınız. Ama Polyanna sadece çocukluğumuzun roman kahramanı olamaz dimi, yaşatmak lazım böyle şeyleri.

İşte bugün taaaam da böyle bir hava var!! Ama ben napıyorum, alarmımı 5 kere erteleyip sürüne sürüne yataktan çıkıyorum ve sevgili işime yetişmek için otobüse koşturuyorum. Bizim ofisin olduğu plaza az biraz e-5 kenarında. Yağmur yağdığında sanırsın Ali Bey Köy. Birazdan belediye ekipleri sallarıyla gelecek, o derece. Şıkıdım şıkıdım giyinip gidiyorsun, bir bakıyosun pantolon paçaları olmuş puantiyeli. Çamur içindesin. Haliyle yurdum kızı olarak napıyorum? Giyiyorum yağmur çizmelerimi, kumaş pantolonumun paçalarını sokuyorum içine, tam sarı çizmeli Mehmet Ağa! Kıroyum evet! Ama ofise geldiğimde o paçalar tertemiz mi, tertemiz. Bir güzel topuklularımı da giyiyorum. Misss! Tek duam beyaz atlı prensimi, böyle bir havada yağmur çizmeleriyle görmemek.

Bugün 5 kere alarmı erteleyince, otobüsü kaçırdım haliyle. Hadi kızım bin taksiye efendi efendi git işine dedim. Demez olaydım, kafama kuşlar pislesin! Nasıl bir trafik ki o? Mango'da %90 indirimi olsa, kasada oluşacak kuyruk bunun yanında ancak  tırtıl kalır, öyle bir saçmalık. Şöfor cıks cıks'alyıp duruyor, offf poff sesleri çıkarıp bi yandan, "Nerden soktun bizi buraya abla yaa" zılgıtlarını kayıyor. Dallama benim yüzümden mi o trafik, paranı almayacak mısın? Ben sana, "Off iki katı girecek şimdi, bu ne arkadaş" diyor muyum?! Haa bir gözüm hep taksimetrede, normal tutarı 1 kuruş geçse adamı sik gibi trafiğin ortasında bırakıp kaçıcam o ayrı.

Şu anda da ofiste hala pencereden bakıp benim bu havada işte ne işim var? Ey müstakbel prens umarım dvd, fringe falan izlemeyi seviyorsundur, hatta dvd koleksiyonun vardır! Cünkü ben uzun zamandır bunun hayalini kuruyorum!!