30 Nisan 2013 Salı

İşsizler Ordusu, Hello! Vol.2

Beklenen gün geldi, çattı. Bugün iş yerimdeki son günümdü. Artık resmi olarak yine işsizim. Amannn ne güzel. Bu seferki bir önceki gibi beklenmedik bir şekilde, kendi isteğim dışında gelişmediği için mutsuz değilim. Tam tersine bir rahatlama geldi. Öyle sıtkım sıyrılmış ki oradan, bugün resmen benim kurtuluş günümdü. Yarın da işçi bayramı zaten. İşsizliğimi kutlama günü addediyorum bu sene 1 Mayıs'ı.

Bugün yine ofiste sarkıntılık eden ayı öküzüyle birbirimize girdik. En son attığı msglara cevap vermedim diye bana küstü kocaman adam. Küsse iyi, bir de kedinin uzanamadığı ciğer misali sürekli azarlayıp, bağırıyor. O garip insanlardan kurtulduğum için çok mutluyum. Sadece kızları özleyeceğim. Onlara çok alışmıştım. Sabahları denize nazır kahvaltı edip, öğlenleri Türk kahvesi eşliğinde bol bol dedikodu yapıp, eğlenirdik. Tek üzüntüm onlardan ayrılmak oldu. Akşam iş çıkışı hep beraber caddeye yemeğe gittik. Öyle güzel şeyler söylediler ki benim hakkımda, gözlerim doldu. Ne mutlu benim adıma ki her gittiğim iş yerimden beni seven, gitmemi istemeyen insanlar kazanıyorum. Ama nasılsa alışırım buna da. Bu küçük hanım nelere, kimlerin yokluğuna alıştı. Buna mı alışamayacak. Hehehytt!!

Gerçi bana kalırsa unutmak, acının ya da özlemin azalması diye bir şey yok bu dünyada, sadece alışmak var...

Boşluğa düşücem yine muhtemelen. İş arama süreci asabiyetimi hoplatıyor. Kariyer.net'e dadanıp, binlerce saçma iş  ilanına saldırıp, kurumsal firmaların ilanlarına bakıp hayal kurma dönemine giriyorum, kolay değil malum. Eğer bu sefer de kurumsal firmalardan görüşmeye çağırılmazsam, yönetici asistanlığına geri dönüş yapıcam. Beni çekip vursan daha iyi. Ama görüldüğü üzere bu sikimsonik hayatımda kurduğum hiçbir hayal gerçekleşmiyor. Prensler kurbağaya, arkadaşlar kötü cadıya, hayallerimse kabusa dönüşebiliyor. 

Bu yıl kesinlikle benim yılım değilmiş. Hayatımda ilk kez replay değil de, forward tuşu istiyorum. Bitsin artık çilem, ben de hak ediyorum mutluluğu be reis. Geçmişim karması ne zaman bitecek acaba?




20 Nisan 2013 Cumartesi

Evim evim güzel evim

Beklenen gün geldi ve bizimkiler yazlığa sonunda gitti! Evim evim güzel evim ! Ev bana kaldı. Nasıl mutluyum anlatamam. Bütün kışı evde oturarak geçirdiğim için normalden daha çok annemlerle vakit geçirmek zorunda kaldım. Belki de bu sene kadar hiç bir yıl evde yalnız olmayı bu kadar çok istememiştim. Zaman nasıl oldu bilmiyorum ama su gibi akıp geçti ve gittiler.

Öyle çok özlemişim ki evde bir başıma olmayı anlatamam. Anneannem çok gürültü yapan bir insandır sağolsun, hiç de evden çıkmadığı için baya varlığı yer kaplıyor. Nasıl sessiz şimdi ev.  İstediğim gibi kitap okuyup, müzik dinleyebiliyorum. Salonda kanepeye uzanıp dvd izlemek bile büyük bir lüks şu an benim için. Yahu evde donla dolaşabiliyorum yok daha ötesi. Sırf bu güzellikleri yaşamak için gece dışarı bile çıkmadım. Koydum şarabımı, açtım filmimi, keyif yaptım. Ben cidden yanlız yaşaması gereken bir insanım. Dış dünyada arkadaşlarımla konuşmayı severim, herkes ne kadar şirin, sıcak kanlı, konuşkan olduğumu söyler. Ama işin aslı ben susmayı daha çok seviyorum, kimse bilmiyor. Sessizliğe aşık bir insanım. Arabayı alıp tek başıma dolaşmayı çok seviyorum mesela. Açıyorum bazen müziğin sesini sonuna kadar, sahilde basıp gidiyorum. Tamam, kabul yalnızlığın çok koyduğu anlar da var. O kadar da suyunu çıkarmıyım şimdi :)

Bu yaz evdeki yalnızlığım son senekilerden daha farklı. Ama olsun,umrumda değil. Kimsecikler yok, istediğimi yapabiliyorum ya o bana yetiyor. Gece yarısı arabayla dışarı çıkıcam misal. Kıstıranlara küfredicem bol bol ama en çok da özgürlüğümü kucaklayıp, tadını çıkarıcam. O da herşeye bedel zaten !


18 Nisan 2013 Perşembe

Erkekten arkadaş olmaz, hele müdürden asla Vol. 2 !

Ofiste iyice işler saçmalamaya başladı. Gün sayarken burdan kaçmak için, işin iyice suyu çıktı. Katil olmadan ya da şu erkek müdürün ağzına iki tane çakmadan işten ayrılabilirsem kendime sabır madalyası takıcam.

Pazartesi ofise geldim, müdür hafta sonumun nasıl geçtiğini sordu. Ben de her zamanki gibi bütün arkadaşlarım tarafından ekildiğim, berbat bir hafta sonu geçirmiştim. Ofisteki bir kız arkadaşım bana bir arkadaşını ayarlama peşinde. Hangi ortama girsem, senin gibi kız neden bunca yıldır yalnız ki diye şaşıp, sonra da birini ayarlama çabasına giriliyor. Yine aynı durum. Çocuk da fena değil ama benim içimde öyle bir istek olmadığı için çok da umrum değil. Çocuk iç mimar, Milano'da okumuş, burnumun dibinde oturuyor. Eğitimi, işi, ailesi falan on numara. Eh hadi tanışalım madem dedim. Ama çocuk bir türlü müsait olamadı ve görüşemedik, kısaca ekti :) Ben de müdüre bunları anlatıyodum. Adam bir sinirlendi, kırarım bacaklarını kimseyle tanışamazsın diye darladı durdu beni. Size ne dedim en sonunda dayanamayarak. Bütün geldi gitti trip yaptı bana. Bir ara işe kendimi o kadar kaptırmışım ki, bir anda yanağını yanağıma koydu, sonra da öpüp kaçtı. Ne olduğumu şaşırdım. 

Aradan bir kaç saat geçti, benim bağlı olduğum müdür bana kaç yaş aralığında birisiyle çıkmak isteyeceğimi sordu. Max. 30 yaşa kadar diyince, aaa neden öyle diyorsun diye sıkıştırmaya başladı beni. Çocuk ruhluyum ben, yaşı büyük insanla yapmam diyince ama benim sana ayarlayacağım kişi de çocuk ruhlu diye cevap verdi. Anladım ki yolunu yapıyor. Yok istemem ben 30 yaş üstüne abi derim dedikçe, o daha da üstelemeye başladı. Konuyu bir şekilde kapattım. Sonra sana fal bakayım dedi. Başladı falda, "Ay burda biri var, sana adım atmak istiyor da atamıyor. Yaşından korkuyor , sen kaçmasan nasıl mutlu olucaksın vs vs vs". İçim şiştiiii. Bir müdürümün peşkeş çekmesi eksikti şu laçka ofiste.



Az kaldı çıkmama, 1 hafta sonra özgürüm. Yine iş arama derdi, merhaba kariyer.net günleri başlayacak ama olsun napalım hayat bu. Sallamadığım için hiçbir şeyi, bu da çok umrumda değil. Tek hedefim var şu ofiste tacize uğramadan çıkıp, kaçmak...


16 Nisan 2013 Salı

Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum? Yoksa böyle olduğumda mı gelir bahar?

Bahar geliyor, ardından da yaz. Herkes için tatil, deniz, güneş demek benim içinse evde saltanat sürmek. Bizimkiler bu hafta yazlığa gidiyor ve ev bana kalıyor. Yanlızlığım benim en büyük mahremiyetim. İki gün arkadaşlarımla görüşsem, üçüncü gün kendimle kalmak isterim. Sessizliği severim, sessizliğin sesini dinlemeyi de.

Her yeni mevsime geçtiğimizde bir sene önceki o mevsimde yaşadıklarım aklıma gelir, neler değişmiş hayatımda şöyle durur bir bakarım. Baharın kokusu, ılık meltemler bile bin tane anıyı çağrıştırıyor.  Bu bahar ile geçen seneki o kadar farklı ki aklıma gelen anılarıma gıcık olmamak elimde değil. Yaz demek son iki yazdır maalesef  "O" demekti. Yapış yapış yaz gecelerini çekilir yapan O'ydu. Ama bir o kadar da eziyetti. Gelir mi, arar mı diye bütün yazı evde oturarak geçirirdim. Umrumda da olmazdı. Aşık olunca çok mala bağlıyorum elimde değil.

Şimdi havalar güzelleşiyor, üstünden ne kadar zaman geçerse geçsin sanki o zaman dilimi hiç olmamış gibi. Evde yalnız olunca ne yapacağımı bilemiyorum. O kadar alışmışım ki o boşlukları, özgürlükleri O'nunla değerlendirmeye, çok garibime gidiyor. Zihin çok garip bir şey, üstünden bir yıl geçmesine rağmen aynı alışkanlıkları arıyor. Ama yine o zihin herşeye alışıyor. Hayat bu, hiç beklenmedik anda beklenmedik yeni alışkanlıklar çıkarabiliyor karşına ;)







13 Nisan 2013 Cumartesi

Vazgeçilmez Olduğunu mu Sanıyorsun?

Birinin vazgeçilmezi olmak ne kadar güzelse, o kadar da kötüdür zannımca. Düşünsene birinin olmazsa olmazısın. Ne kadar büyük bir sorumluluk ister bu. Düşüncelerini, duygularını dürüstlükle dile getiremezsin, üzülür. Her zaman o vazgeçilmez kişi sıfatına uygun hareket etmek zorundasındır aksi düşünülemez bile, hayal kırıklığına uğrar.

Güzel yanı da var şimdi haksızlık etmeyeyim. Birisi senin için deli divane oluyor, seni özlüyor, sen olmadan geleceğe dair tek bir adım atmayı bile düşünemiyor. Tamam belki korkutucu, baskı kurucu ama yine de biz ego düşkünü, pohpohlanmayı çikolataya bile tercih edebilecek kadınlar için muhteşem bir duygu.

Üzülerek söylüyorum asla birinin vazgeçilmezi olamadım. Hayatımda kalıcılığı olan kimse olmadığına göre belki benim için de birileri vazgeçilmez olmadı. Ha gidenin arkasından az ağlayıp, yalvarıp yakarmadım mı? Hem de nasıl !! Sonuç ?? Giden er ya da geç unutluyor, yani vazgeçiliyor ondan. Şimdi buradan yola çıkarak kimse kimsenin vazgeçilmezi değildir diyebilir miyiz? Bence diyebiliriz, hatta dedim gitti...


1 Nisan 2013 Pazartesi

Erkekten arkadaş olmaz, hele müdüründen asla !

Yeni iş, yeni ofis, yeni insanlar malum. Ofiste kadın hakimiyetinin yanı sıra tek  erkek var. O da firmanın kâr ortağı. Ben mizaç olarak sıcak kanlıyımdır, çok kolay iletişim kurarım. Kadınların aksine erkeklerle daha rahat anlaşırım. Onlarla herşeyi konuşabilir, kaprislerini çekmek zorunda kalmam. Gerçekten zaman zaman hemcinslerimden ve kendimden nefret ettiğim olabiliyor. Hep bu östrojen denen bok yüzünden.Cem Yılmaz'ın dediği gibi dijital kafalar...

Her ne kadar erkeklerle çok iyi anlaşsam da erkek milletinde garip bir algı var. Bir kadın onlara sıcak davranıyorsa, kesin onlardan hoşlandığımızı düşünüyorlar. Arkadaşlık boyutundan sapıyor. Bugüne kadar çok samimi olduğum erkek arkadaşlarımın çok azıyla arkadaş kalabildim. İçimde duygular olmayınca çok rahat davranıyorum, bu da sanırım hoşlarına gidiyor, bilemiyorum. Kadınlar hisseder ya karşısındakinin bir şey hissedip hissetmediğini, ben de hissediyorum haliyle. Ama konu oraya gelmesin diye bin tane takla atıyorum. Bazen kaçınılmaz son oluyor, bazen de paçayı yırtıyorum. Sonuç olarak hep sarpa sarıyor. Yine aynı saçma durumun içerisindeyim ama bu sefer ki maalesef yaşıtım değil ve maalesef ki kendisi müdürüm. Firma kurumsal olmayınca herkeste bir enseye şaplak g.te parmak durumu söz konusu. İlk hafta herhalde herkese böyle davranıyor, bana özel değil diye düşünmüştüm. Daha sonra işin rengi sıçtın sarısına döndü. 

Ev arıyor bu müdür bizim oralarda. Ben de bir kaç yer önerdim. Telefon numaramı aldı. Her gün ofisten erken çıkan adam benimle aynı saatte çıkmaya başladı. Arkadaşımla rakı balık yapacağımız yere bıraktı. Arkasından lüzumsuz çok içme, dikkatli ol gibisinden mesajlar attı. Bir kaç gün sonra işten geç çıkmam gerekti, bekledi bekledi çıktı. Daha sonra mesaj atıp, çıktın mı diye sordu ve yemeğe davet etti. Sürekli kibarca bir reddetme halindeyim. Ofisteki en büyük eğlencesi benim, durup durup benimle uğraşıyor. Kahvaltıya çağırmalar, gittiğim yerleri sormalar başladı. En son nokta olarak geçen gün, "Güzel yüzlü kız" diye mesaj attı. Hadi bir şey sorduğunda reddederek cevap verebiliyorum ama böyle mesaja ne yazıcam? Cevap versem bir dert, vermesem bir dert. Öyle zor durumda bırakıyor ki beni. Her saniye bizim odamızda, sürekli yüz yüzeyiz. Cevap vermedim yine de. Adam 38 yaşında, evlenmiş boşanmış, bok gibi parası olan, tombik, piç bir tip. Sürekli evlilik konuşmaları yapıyor. Sık dişini, çıkacaksın nasılsa diyorum ama daha bir ayım var. Napıcam bilmiyorum. Sevgilim var numarasını yapmak için çok geç, herkes biliyor kimse olmadığını. Boğuluyorum resmen.İki yüz vermeye, kibarlığa gelmiyor bu erkekler. Hemen saldıraya geçiyorlar. 

Gelecekteki bana not :  Sen sen ol, erkeklere samimi davranma, güleryüz hiç gösterme. Belden aşağı muhabbetlere sakına girme, erkekler erkek gibi olabiliyorsun çünkü. Yapma! Aka boka gülen bir insansın, gülmemeye çalış. Şimdi uslu bir kız ol ve edebinle sessiz sessiz otur. Afferin.