8 Haziran 2013 Cumartesi

Sorgulamak kafa açar

Hayatımda ki abuk sabuk şeyleri sorgulamaya başladım. 

Mesela mint yeşiline neden bu kadar taktım kafayı? Algıda seçicilik yapıp her yerde o rengi görüyorum.

Annem sağlık sorunları yüzünden yazlık-ev arasında mekik dokudu bir türlü gidemedi temelli. Ve ben bugün sonunda annemi yolcu ettim. Üzüldüm mü ne? Niyeyse evin sessizliği üstüme çöktü, sevimsiz geldi yalnızlık ilk defa. Oysa dört gözle beklerdim onun gitmesini, Kasım'a kadar evin sefasını sürmeyi. Küçük bir kız gibi büktüm dudaklarımı giderken annem...

Ben daha çok sebze yiyen bir insan oldum.Yemek seçerdim, onu yemem bunu yemem. Bok diyesi gelirdi insanın. Ne ara keyif için yemek yemeği bıraktım da bu kadar sıkıcılaştım?

Kariyer derdim, kaygım silindi gitti. Şimdi çok anlamsız geliyor hepsi. Huzurlu olsun işim yeter diyorum şimdilerde.

Makyaj yapmak, ne giyicem gibi dertlerim kayboldu. Makyaj yaptım mı suratımı yıkayasım geliyor. Agız tadıyla elimi yüzüme yapıştırmayı seviyorum. İçinde rahat olduğum kıyafetlere gidiyor elim. Oje falan da öyle çok sürmüyorum. Baya sevdim ben bu sadeliği. Niye ki?

İnsanlara daha az öfkelenir oldum. O içime kaçan yüksek tansiyonlu holigan öldü. Biri bir şey mi söylüyor beni üzecek, takmıyorum.Ya susuyorum, ya da kesip atıyorum. Uzatmıyorum. Sanırım ben artık insanları o kadar da önemsemiyorum. Değer vermek yük geliyor. 

Eskiden olsa niye evdeyim ben hep, arkadaşlarım neden dışarı çağırmıyor beni derdim. Şimdi her güne üç ayrı program sığdırmaya çalışıyorum. Ve resmen eskilerden, yenilerden bütün insanlardan sıkılıyorum. Oturup susalım istiyorum. Hiç aklıma gelmezdi kalkıp da birine yeter artık bu kadar sık görüşmeyelim diyeceğim.

Gecenin birinde kapıda kaldığım zaman arayacak insanlar listemde babamın olmadığını fark ettim. Aklıma bile gelmedi. Ben cidden babama bile güvenmiyormuşum. Kalkıp bir de elin heriflerine mi güvenicem?

Aşktan da soğumuşum, çaktırmadan bunu da sorguladım. Çünkü öpüşüyorsun dudağında tadı, sevişiyorsun yatağında kokusu, bakışıyosun aynada yüzü, seviyosun bir tarafında sızısı kalıyor, geçmiyor. Gerek yok.

Büyüyor muyum, hayattan mı soğuyorum belli değil...

 

6 Haziran 2013 Perşembe

Bu mu gerçekten aşk?

Bal gibi biliyordum onu bugün göreceğimi. Ondandı bütün gün ki huysuzluğum, eski şirkettekilerle yemek yemeğe gitmek istemem. Ne hissedeceğimden korkuyordum. Öfke mi duyucam, kırgınlık mı? Yoksa gömdüğüm, direndiğim duygularım su üstüne çıkacak ve sar başa mı yapacağım? Bilinmeyenden, yüzleşemediklerimden korkuyordum.  Aylarca kaçtığım kabusun ete kemiğe bürünmesini istemiyordum. 

Korktuğum oldu ve "O" geldi. Silmek istediğim yüzü, yolda duyduğum anda mideme kramp sokan kokusuyla karşımda duruyordu.Bu onu Ocak ayından beri ikinci görüşümdü. İlki uzaktandı, yanımdan yürüyüp geçivermişti ama bu başkaydı.

 Medeni iki insan gibi öpüşüp merhabalaştık sanki 5 aydır konuşmayan biz değilmişiz de daha geçen hafta oturup kahve içmişiz gibi. Sanki vücutlarımızın her cm.ini ezbere bilmiyor, onca tutkuyu hiç hissetmemişiz gibi. Son derece doğal ve sıradan bir şekilde...Hala ne hissettiğimi bilmiyordum. Panik duygusu ufaktan gelmiş, göğüs kafesime uzun süre kovduğum o aygır oturuvermişti aniden. Sesini mi duyuyordum, gerçekten karşımda mı oturuyordu? Şaka mıydı tüm bunlar.  Rüya ile kabus arasında gidip geliyor ve bunu HD formatında mı görüyordum? Ah, hiç bir şey bilemeyecek kadar sarsılmıştım sanırım. 

Anılarımdı o benim, sınavımdı kendimle verdiğim. En yakın arkadaşım, sevdiğim adam, düştüğümde kaldırmayacağını bilecek kadar güvenmediğim ama ısrarla kendimi emanet ettiğim... Zıttımdı o benim, şefkatle yaralarını öpmek istediğim, maskesinin ardındaki sarılmak istediğim küçük erkek çocuğuydu. İstese, inat etmese dünyanın en mutlu insanı olamamı sağlayacak kadar içime işlemişti. Bakışından ne dediğini anladığım ama anladıklarımı canımı yaktığı için intikam alırcasına yok saydığımdı. Sabrımdı, beni büyüten ama kalbimin buz kesmesine sebep olan kışımdı. Ve canlı kanlı bir şekilde karşımda duruyordu...

Ah şu zaman denen şey nasıl da kandırıyor insanı! Bitti diyorsun, geçti. Bir bakıyorsun kahpece geçen aylar saatlere, saniyelere inmiş ve aradan geçen onca ay buharlaşmış. Aşık olmak gerçekten bu mu? Kimseyi sevememek, başka güzel adamlarla tanışmak ama hepsine birer kulp bulup yol vermek, üstünden bin yıl geçse de ufacık birşey de bulutların dağılması ve aklının "O"nunla dolması. Akıtmamak için söz verdiğin yaşların, aylar sonra tarifsizce gözlerine hücum etmesi, durmadan akıp gitmesi...Bu mu gerçekten aşk?


5 Haziran 2013 Çarşamba

Veda


Onu uyurken izlemek… diye başlayıp devamını asla getiremediğim taslak.
“Lan ben napıyorum böyle?” sorusu.
Göğüs kafesimi biraz olsun doldurabilmek için yüz üstü yatıp, istem dışı yorgan siken bir ahmak oluşum.
“Acaba onu bana mı dedi?” umutla karışık pişmanlıkla sotelenmiş fırında zavallılığı.
(Bütün proteini ‘güçlü görünme çabası’ , kalsiyumu ‘duvara yumruk atmamak’ ve vitamini de ‘devam edebilmek’ emiyor.)
Üşenmediğim tek şeyin sen olması.
Rakının ve bu siktiğim balkan müziklerinin olduğu bir dünyada, sana - aşık - olmamak - öyle - zordu ki!
(Bu yazdığım en uzun şey olacak.)
Onu uyurken izlemek… gibi bir şeyle devam etmesi gerekiyordu.
“Aklım kime karışmış?” tasası.
Bak şu gördüğün dağların hepsi bizim. Senin için yarattım.
Bu yaratıcı ruhumu kimden almışım belli değil.
Aşığım dedim, seviyorum! dedim, sevsene dedim, sen de bana aşık ol; bana siktiğim şu değerini verme işte, ölür müsün be adam sen-de ba-na a-şık ol! dedim.
Başka başka ağladığım oldu, arkamı dönmüştüm çoğu zaman; bak şu kulak içi dolu gölleri hep benim.
(Senin için ağladım, beğendin mi?)
Bu gözyaşları faiziyle elbet ödetilecek de dedim, ne faturalar kestim de ödedim ama hep ben ödedim.
Geçenlerde hayvani gıdalara ara verdim, biliyorsun; birtakım şeyleri bırakabilen biri değilim.
Bil: seni bırakabilecek biri değildim.
(İnsan hiç tutamadığı şeyi nasıl bırakabilsindi zaten aptal!)
Bizim oralarda sevgilim; aynı anda olur her şey. Aynı anda ağlar, aynı anda oynarsın. Aynı anda aşık olursun birbirine.
Aynı anda!
Ama alkolün ve bu ezgilerin olduğu bir hayatta, sana aşık olmamak gerçekten mümkün değildi.
Duvarda bileklerimin gölgesi dans ediyor, içimde hala bi şeyler, aklımda bitirdikçe midemde başlaması ve nefes almakta güçlük çektiğimde bir of! ki; böyle of! ‘lar yalnızca çingenelerde görülmüştür.

Bir sigara yak, bir yudum al, bir küfür salla, bir kadın düşün, o kadını biraz düşün, biraz onun tarafından bak, bir kez olsun düşün şu lanet karıyı da; en sevdiğim dudağının kenarında küçük bir tebessüm belirsin, olmaz mı?
Acele etme, ben bekliyorum.
İstediğin yerden devam edersin.
Sen kuruyemiş al henüz market zincirlerine yenilmemiş mahalle bakkalımızdan, ben izleyeceğimiz filmi seçeyim olmaz mı?
 Olmaz tabii şapşal, herşey geride kaldı.
Kendime katlanmam gereken daha bir ömür olması midemi bulandırıyor ve eğer kalıp bana katlansaydın dünyanın mutlu olan sayılı insanlarindan olurdum.
-E ne yapacağım şimdi ben bu duyguyu?
-Götüne sokarsın tatlım.
Çünkü hayat; sabahın 6’sında evin balkonunda, tek elinle alnına destek olup sigara içmektir.
(Gelişine vurmaktan başka yol bilmiyorum ki.)
Beni galiba sevdiysen bu güzel bi şey.
Sert çikolatalar, heves kıran insanlar, evde su kalmaması ve teki bozulmuş kulaklık hiç güzel olmayan birkaç şey.
Burada biraz dur. Devam edersin.
İstediğin zaman devam edebilirsin.
Zararın neresinden dönersen dön, karşıdan gelen kadına çarpacaksın.
Kan kaybediyor.
Hep kaybediyor.
Evet, bütün güzel ablalar; evin balkonunda tek başına ağlıyor.
Gerçi sen nereden bileceksin.
(Senin güzelden anladığını sikeyim!)
Sonra biraz düşündüm, sahip olduğum zaten hiçbir şeyi mi bırakıp uzaklara gideceğim?
Olmayan seni mi sevmekten vazgeçeceğim?
İnsan yok yere canı acıyınca, başkalarıyla hesaplaşıyor.
Sıradaki mutsuzluk benden sana girsin.
İnsanların dış görünüşlerini, fikirlerini, hayallerini, kültürlerini hatta cebindekileri bile küçümseyebilirsin; ama iş o acıya geldiğinde bayım, simitçi de bir kıza aşık olmuştu, devletin saygın memuru da, pavyonda şarkı söyleyen kadın da, baban da, çöpte yatan o deli adam da ve sen kim oluyorsun ki bu acıyı çektiğim için beni küçük göreceksin?
Ve sen böyle güzel ‘adam’ kokarken sevgilim; Allah da artık belamı keşke versin ama sana aşık olmamak, beni affet ki imkansızdı.
Hoşçakal...