29 Nisan 2012 Pazar

Gurbet Yolları Pek Havalıymış

Bir Alman firmasında çalıştığım doğrudur efendim. İşe girdiğimde pozisyonum icabı asla satış ekibindekiler gibi yurt dışına iş seyahatlerine gidebileceğim aklıma gelmezdi. Ama artan sorumluluklar, havada kalan yeni pozisyonum sebebiyle sonunda ben de seyahate çıktım ! =)




Alman firması olduğumuz için Bahamalar'a gitmedim tabiki, Almanya'daydım. Hayatımda ilk kez Avrupa'ya çıktım. Daha önce Rusya'ya gitmiştim. Aman rabbim kabus gibiydi. Kıyas bile kabul edemez. Almanya'da yaşayan Türk'ler yüzünden gözümde Almanya öyle hoş bir ülke konumunda değildi. Önyargı kötü şeymiş lakin ben bu kadar yeşillikli, bu temiz bir ülkenin varlığına inanmıyorum.

Her şehirde bir sarayları var. Saraylar dışarıdan çok görkemli ama bizim saraylarımızla karşılaştırılamaz. Bir kere sandalyenin altına yerleştirilen lazımlığa sıçıyorlar var mı ötesi. Bööğğğ...





Almanya diyince insanın aklına iki şey gelir. Biri çikolata, diğeri tabiki bira. Birayı meşhur eden şehir, Münih'miş. Alamanyalara gitmişim, Türk'üm ya hemen, "Efes daha güzeldir yaaeee." geyiğine girdim ama cidden muhteşem biraları. Öyle 33cl'lik diye bir kavram yok. Weissbier dedikleri beyaz bir biraları var, bir tek onu yarım litrelik bardakta sunuyorlar. Onun dışında sürahi ebatındaki 1lt'lik bardaklarda geliyor. Ne asidi kaçıyor, ne de bizim biralar gibi yarım saat sonra sidik kıvamına geliyor. Bir de bu bira bardaklarının beş tanesini tek elle taşıyabilen garson ablalar var ki onlar beni benden aldı. Ben daha pet şişe kapağı açamıyorum =)




 Biralardan bahsetmişken, bardak altlıklarından bahsetmemek ayıp olur. İlk gittiğim şehirde, Ludwigsburg'da Swabian yemekleri yaban bir restauranta gittik. Tavana bakakaldım resmen. Her marka biranın bardak altlıklarından kolaj yapmışlar. Hepimiz bayıldık. Gaza gelip gittiğimiz her restaurant ve bardan bardak altı arakladık.  Ama tabi İstanbul'a dönünce ben bunları duvara yapıştırırsam annem gebertir beni korkusuyla vazgeçtim.




Avrupa'ya ilk kez gittim dediğim gibi. Dolayısıyla daha önce filmler dışında sokak sanatçılarını görme imkanı bulamamıştım. Cahil cuheyla ben, hemen heykel gibi duran insanların yanlarına koşturup resim çektirmek istedim ama paralıymış =( Euro zaten çok pahalı, Münih daha da pahalı. Bu yüzden ancak adamın resmini çekebildim.



İşte altı gün süren muhteşem Almanya maceram böyle renkli manzarlarla dolu. Son bir not. Aman siz siz olun,giderken yanınızda su götürün. Ne diyor bu manyak demeyin, beni dinleyin. Bunlar mineralli su adı altında bildiğin gazı kaçmış soda içiyorlar. Allahım dilim damağıma yapışık gezdim günlerce. Benden söylemesi =)

















10 Nisan 2012 Salı

Ben Seviyorum Onu

AŞK üç harfli, üç harflilerden işte...Öyle çok duyguyu bir arada yaşatıyor ki insana... Nefesim kesiliyor baktıkça, midem ağrıyor. Konuşurken elimi ayağımı nereye koyacağımı bilemiyorum, vücut dilim iflas ediyor. Konuşurken düşünemiyor, cümlem bitince ne dedim ki ben diye karalar bağlıyorum. Ben tam bir yıldır AŞK ile seviyorum onu.

Ben ona onlarca cümle kurarken, onun tek kelimesi yetiyor beni mutlu etmeye. Günlerce tek bir sözcüğüne tutunabiliyorum, her gece gözlerini, gülüşünü hayal edip sabredebiliyorum. Başka kızları dinliyorum onun ağzından, tutuyorum kendimi. Bekliyorum günümün gelmesini. Ben tam bir yıldır delice seviyorum onu.

Karşımda otursun, ben kokusunu içime çekeyim, varlığının yaydığı enerjiyle besleneyim istiyorum. Burnumu dayasam boynuna, sokulsam iyice koynuna, kokusu cennet bahçem olsa kiraz çiçekleriyle dolu...Bence AŞK, birine deliler gibi dokunma isteği, böyle kasıklarına oturan bir ağrı, tenine olan tutku... Ben tam bir yıldır tutkuyla seviyorum onu.

O öyle hırçın, öyle yaralı, öyle bencil ki...Parçalıyor bazen kalbimi, yüreğimde filler zıplıyor. Ben onu öyle kabul ettim. Ne olmuş yani ben aşıksam ona. Evet, ben elmayı seviyorum diye o da beni sevmek zorunda değil. Ama ne olmuş sevmiyorsa? Benim değil, biliyorum. Belki de hiç olmayacak ama olsun. Ben tam bir yıldır bıkmadan usanmadan, beklentisiz seviyorum onu.