28 Ocak 2013 Pazartesi

Geldiğin gibi gitmek


Kendi kendine yetebilmek de bir yere kadar. Kitaplar, filmler, diziler, kendi koşuşturmasında olan sikimsonik arkadaşlar da bir yere kadar. Hiçbir şey yokmuş gibi davranmaktan yoruldum. Mutsuzum işte. İliklerime kadar işleyen buz gibi bir boşluk hissi. Yok olmuyor, her gün köpüklü dalgalar halinde üstüme geliyor. Düşünmemeye çalıştıkça, boğuluyorum. Sözcükler düğümleniyor, giderek daha az ağzımdan dökülüyor. Mühürledim sanki dudaklarımı, sus işareti yapan hemşireler gibi.

İstediğim, şu boktan hayattan beklediğim hiç bir mucize yok. Hep aynı terane. Sıkıldım yaşamaktan, sahip olduğum üç, beş şeye şükretmekten. Mutsuzluk ayıpmış, günahmış, ağza alınmaması gereken kirli bir sözcükmüş gibi. Hayat, Lana Del Rey şarkıları kadar gölgeli ve puslu. Herkes iyiydi, herkes güzel, herkes haklı ve başarılı, ben hep kalan oldum da safi “yalnız” kısmı yordu. Ona da karşı geldim, her şeye karşı gelirdim, herkes boştu. Ağlamak için sevdiklerinin uykuya dalmasını beklediğin zaman yetişkin oluyormuşsun. Onu da gördüm.

Yüzümün tam orta yerine gülümseyen, kahkahalar atan bir maske çaktım çiviyle. Görmüyor işte kimse, bakmıyorlar bile çivinin açtığı deliklerdeki şişliklere. Kurtulmak, kaçmak, buhar olup yok olmak... Nasıl da güzel mutlu bir son geldiğin gibi gitmek... 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder