6 Mart 2013 Çarşamba

Gelsin hayat bildiği gibi


İşten ayrıldığımdan beri ne kadar çok şey değişti hayatımda. Dört ay bu, boru değil. Koca bir kışı evde oturarak, bol bol düşünerek geçirdim. Çoğu zaman düşün düşün boktur işin modeliydi benimki. Kolay değildi alıştığım hayatımdan vazgeçmek. Çok yalnız kaldım, sorguladım, öfkelendim, beddualar okudum, affettim, küstüm, en çok da kendimle hesaplaştım. Ağlamama, güçlü gözükme çabam bütün enerjimi çalıp gitti. Ne kadar büyüdüğümü gördüm.

 Bana yaradığını söyleyen çok. Hayatımda önemi, yeri büyük insanlar çıktı gitti. Bir kere "O" gitti, özür bile dilemeden, kozalaklığına doyamadan, tam da ona yakışır bir şekilde. Ufak ufak yolunu yaptığı sonu, istediği noktaya getirdi. Sonradan düşününce fark ettim kavga ettiğimiz gün artık dayanamıyorum dediğimde, "sonunda" dediğini.  Hiç girmemiş, hayatlarımız birbirine değmemiş gibi silindi gitti her şey. Onun tarzı bu. Hayatına soktuğu kadınların, ağızlarına anılarına sıçıp sıvamadan çekip gitmez. Yine öyle yaptı, hiç değer vermemiş gibi, bir özürü bile hak etmiyormuşum gibi...

Dostlarımı da tanımış oldum. İşteyken çok yakın olduğumuzu sandığım, bana değer verip, dost olarak gördüğünü zannettiğim insanın, ben işten ayrılınca ne kadar farklı olduğunu gördüm. Sadece bir kere aradı, o da ayrıldığım gündü. Herhalde işte de yokluğumu hissetmemiş olacak ki, yurt dışından ofise döndüğünde bile aramadı. İnsan hazmedemiyor bazı şeyleri. Yakın arkadaşlarımdan biri, onu arayıp her gün ağlamama, çok yalnızım, çok mutsuzum dememe rağmen bir kere bile aramadı beni, görüşmedi benimle. Anladım ki eski dostunu bile tanıyamıyormuşsun, bazen sadece iyi gün dostu oluveriyormuş en yakın arkadaşlar. Bütün arkadaşlarım mı kötü, hayırsız. Hayır. Hiç beklemediklerim inanılmaz destek oldu, mutlu olayım, girdiğim depresyondan çıkayım diye elinden geleni yaptı. Bir kere daha anladım ki, iyi günde gezip tozacağım arkadaşlarım olacağına, kötü günde omuzuna başımı dayayabileceğim tek bir arkadaşım olsun yeter. Ömür boyu haklarını ödeyemeyeceğim bir kredileri var bende.

Bol bol film seyrettim, kitap okudum, spor yaptım. Hayatımda görmediğim kaslarımla tanışıp, hiç sahip olamadığım ince belime kavuştum. Her gün sahilde oturdum, denizi seyrettim. Yoga yaptım, burnumu yere değdirebiliyorum artık. Bu omursuzları göre göre benim omuriliğim esnedi de esnedi. Araba kullanmayı öğrendim. E5'de 120 ile gidebildiğimi fark ettim. Anneme inat, annemi de alıp arabayla gezinip durdum. Ona buna bir sürü atkı ördüm, şeker hamuruyla kurabiye yapmayı da öğrendim. Garip garip adamlarla uğraştım, yüz vermedim, kimseyi içim almadı. Babam zor günler geçirdi, üzüldü, yıprandı. Ben de onunla kahroldum durdum. Yapmak istediğim her şeyi yaptım. Günlerce makyajsız gezmenin tadını çıkardım. Umurumda olmadı insanlar. Bir tek saçımı siyaha boyatamadım, kıyamadım. Oysa depresyon ritüelimin birinci sırasındaydı.

Şimdi bunların hepsi geride kaldı. Yeni bir başlangıcım var. Yeni bir iş. Evime yakın oldu diye sevindiğim işim, bol seyahatli çıktı. Ay sonuna kadar şehir dışında olacağımı, evet dediğim ilk gün öğrendim. Karşıdaki gül  gibi işi reddedip, burnumun dibindeki işi seçmem çok işe yaradı cidden. Hiç bir şeyin tesadüf ya da nedensiz olduğunu düşünmüyorum. Bu da değildir elbet. Nasılsa bir beklentim yok gelecekten. O yüzden bu iş iyi çıkmış, çıkmamış hiç umurumda değil. Yani Sezen'in de dediği gibi, "Gelsin hayat bildiği gibi gelsin, işimiz bu yaşamak."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder